Nafaka, tarafların boşanması ile yoksulluğa düşecek eşe ve müşterek çocuğunun bulunması halinde müşterek çocuğun ihtiyaçlarının karşılanması için mali destek sağlama amacı ile verilen aylıktır.

Mali destek sağlama amacı ile verilen nafaka miktarının, hayat standartlarının değişmesi, ihtiyaçların artması, ekonomik koşullarda değişiklik olması nedeni ile yetmemesi söz konusu olabilmektedir.

Türk Medeni Kanunu’nun 176. Maddesi’nin 4. fıkrası;“Tarafların malî durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Kanun koyucu, mahkeme tarafından takdir edilen nafaka miktarının günün ekonomik koşullarında ve değişen ihtiyaçlar çerçevesinde yetmemesi, nafaka alacaklısının maddi durumunun kötüleşmesi ya da nafaka ödeyen kişinin ekonomik durumunda artış olması durumunda anılan madde ışığında “nafakanın arttırılması davası” açılabilmesine olanak tanımıştır. Zira boşanma davalarında nafakaya ilişkin olarak verilen kararların kesin hüküm niteliği yoktur. Ayrıca nafaka artırım davası açılmasının belli bir zaman geçmesine bağlı da tutulmamıştır.

Nitekim Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 01.06.2016 tarihli, 2016/4481 Esas ve 2016/8685 sayılı kararı; “Nafaka artırım davasının açılması belli bir zaman geçmesine bağlı tutulmadığı gibi, her dava açıldığı tarihe göre değerlendirilmelidir. Önceki dava tarihi ile bu davanın açıldığı tarih arasında 1,5 yıldan fazla süre geçmiştir. Bu süre içinde tarafların sosyal ve ekonomik durumları değiştiği gibi, çocuğun yaşı ve ihtiyaçları da doğal olarak artmıştır.

Tarafların gerçekleşen sosyo-ekonomik durumları, nafakanın niteliği ve müşterek çocuğun yaşı, eğitim durumu ve ihtiyaçları gözetildiğinde; iştirak nafakasında artış yapılması gerekirken, davanın reddine karar verilmesi uygun bulunmamıştır.” şeklindedir.

Kanun koyucu nafaka artırım davası ile ilgili olarak kişilerin tekrar tekrar nafakanın arttırılması davasını açma zahmetinden kurtulabilmesi amacı ile Türk Medeni Kanunu’nun 330. Maddesi’nin 3. Fıkrasını; “Hâkim istem hâlinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.” şeklinde tanzim etmiştir.